11 Nisan 2009 Cumartesi

Ermeni Meselesi'nin Çözümü Türk İslam Birliği'nin Kurulması İle Mümkündür

TARKAN YAVAŞ
Bilim Araştırma Vakfı Başkanı
"Ermeni Sorunu" ifadesi, kimi çevrelerce sanki Türkler ile Ermeniler arasında tarih boyunca bir anlaşmazlık, ayrılık ve çatışma yaşanmış gibi bir izlenim verdirtmek maksadıyla kullanılmaktadır. Gerçekte ise, yüzyıllar boyunca Türkler ile Ermeniler arasındaki ilişkiler, dostluk, beraberlik, barış, yardımlaşma, saygı, inanç ve ibadet özgürlüğü esasları çerçevesinde gelişmiştir. Ermeniler ve Türkler ilk defa 11. yüzyılda bir araya gelmiş, daha sonra ise asırlar boyunca örnek bir "birlikte yaşama modeli" sergilemişlerdir.

Ermenilerin esaretten ve Bizans zulmünden kurtulması, Türklerin eliyle gerçekleşmiştir. 1064'te büyük Türk Sultanı Alparslan'ın önderliğinde Selçuklu orduları, Bizans İmparatorluğu'nun stratejik bir kalesi olan Ani'yi fethetmiştir. Bu tarih, aynı zamanda Ermeniler ile Türklerin tanıştıkları, 19. yüzyılın sonlarına kadar devam edecek bir dostluk döneminin ve bazı tarihçilerin ifade ettiği gibi, 'Ermenilerin Altınçağı'nın başlangıcı olmuştur.

Ermeniler, Osmanlı Devleti zamanında ise hem maddi hem de manevi açıdan çok büyük bir rahatlık ve huzur ortamı içinde yaşamışlardır. Onlar, Osmanlı idaresinin adilane yönetim anlayışından razı olmuş ve devletlerine her zaman bağlılık göstermişlerdir. Osmanlı yöneticileri de Ermenilerin kendilerine olan bu güçlü bağlılıkları sebebiyle onları "millet-i sadıka" (güvenilir millet) olarak nitelendirmişlerdir. Ermeni Meselesi adı altında tanımlanan iddiaların asılsızlığını anlayabilmek için Osmanlı İdaresinin gayrimüslimlere olan yaklaşımını incelemek gerekir.

Osmanlı'nın Gayrimüslimlere Olan Bakış Açısı

Mirasçısı olduğumuz Osmanlı Devleti her türlü imkana ve güce sahip olmasına rağmen, geniş topraklarındaki farklı dinlere mensup, çeşitli dillere ve kültürlere sahip insanların inançlarına, geleneklerine hiçbir zaman müdahale etmemiştir. Osmanlı sınırları içerisinde bulunan hiçbir bölge sömürge muamelesi görmemiş; ayırım yapılmaksızın her topluluğa kültür ve medeniyet götürülmüştür. Bu bir devlet politikası olarak kanunnameler ile güvence altına alınmıştır.
Osmanlılar, Hıristiyan ve Yahudi azınlıklara Ehl-i Kitap olarak bakmış ve onların huzur içinde yaşamalarına imkan tanımıştır. Bilindiği gibi, Katolik İspanya'nın topraklarında bulunmalarını istemedikleri Yahudiler, aradıkları huzuru Osmanlı topraklarında bulmuştur. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettiğinde, kentte hem Hıristiyanlara hem de Yahudilere özgürce yaşam hakkı tanımıştır.

Elbetteki Osmanlıların gayrimüslimlere olan bu anlayışlı yaklaşımı, Ermeniler için de geçerli olmuştur. Hatta onlar, diğer azınlıklara tanınmayan birçok ayrıcalığa da sahip olmuşlardır.

Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermeniler

İlk Osmanlı Sultanı Osman Bey, Ermenilerin Kütahya'da dini merkezlerini kurmalarına izin vermiştir. 1324'te bu merkez Bursa'ya taşınmıştır. Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinden sonra ise , Ermeniler için yepyeni bir dönem başlamıştır. 1461 yılında Fatih'in buyruğuyla, Ermenilerin dini lideri Patrik Hovakim İstanbul'a getirilmiş; Samatya'daki Sulu Manastır kilisesi Ermenilere tahsis edilmiş ve bir Ermeni Patrikhanesi kurulmuştur. 1 Bu olayın önemini, Türkiye Ermenilerinin 84. Patriği II. Mesrob, İstanbul Ermeni Patrikhanesi'nin kuruluşunun 538. yılı anısına düzenlenen törende, 22 Mayıs 1999'da şöyle ifade etmiştir:

"Fatih Sultan Mehmet'in, İstanbul'u fethinden sekiz yıl sonra 1461'de, çıkardığı bir fermanla Batı Anadolu'daki Ermeni Episkoposluğu'nu İstanbul Patrikliği'ne dönüştürmesi, Fatih'in ve Osmanlı Sultanlarının gelecek vizyonu ve diğer dinlere gösterdiği hoşgörünün çok açık bir örneğidir. Tarihte bir dine mensup bir hükümdarın başka bir dinin üyeleri için ruhani riyaset makamı tesis etmesi, ne Fatih'ten önce, ne de sonra görüldü. Yeni bir bin yıla girerken dünyada yaşanan gerginlikleri, özellikle yakın çevremizdeki savaş ortamını göz önünde bulunduracak olursak, 538 yıl önce gerçekleşen bu olayın değerini, dinler ve kültürler arası hoşgörünün önemini, sanıyorum daha iyi kavrayabiliriz." 2

Türkler, Ermeni cemaati için sadece dinsel alanda değil, sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik yönden de hızlı bir gelişmenin kapılarını açmıştır. Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman'ın girişimleri sonucunda İstanbul, Ermeniler için de bir merkez haline gelmiştir. İran, Kafkasya, Anadolu, Balkanlar ve Kırım'dan binlerce Ermeni İstanbul'a akın etmiştir. Onlar İstanbul'un çeşitli semtlerine yerleştirilmiş ve kendilerine sağlanan geniş imkanlardan faydalanmışlardır. Böylelikle Türklerin koruyucu kanatlarının altında, huzur dolu bir ortamda yaşamaya başlamışlardır.

Diğer taraftan Ermeni toplumu kendisine tanınan iyi niyet, hoşgörü ve geniş olanaklara karşılık Osmanlı İmparatorluğu'nun ilerlemesine büyük katkılarda bulunmuştur. Osmanlı-Türk sanat, kültür, ekonomi ve fikir hayatında onların da önemli bir payı vardır.
Osmanlı tarihi, Ermeniler'den 29 paşa, 22 bakan, 33 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 başkonsolos ve konsolos, 11 üniversite öğretim üyesi ve 41 yüksek rütbeli memur kaydetmektedir. Ermeni bakanlar arasında Dışişleri, Maliye, Ticaret Bakanlıkları gibi kilit mevkilerde bulunanlar olmuştur. 3

Ünlü bir Ermeni tarihçisi olan C. Oskanyan 1857 yılında yayınlanan The Sultan and His People ( padişah ve tebaası ) adlı kitabında Ermenilerin Osmanlı'daki sosyal yaşantılarını şöyle anlatmıştır:
"Ermeniler Türkiye'de günlük hayatın esasını teşkil eder. Türkler, sanayinin bütün dallarını onlara bırakmışlardır. Dolayısıyla bankacılar, tüccarlar, zanaatkarlar hep Ermenidir. Ayrıca Ermenilerle Türkler arasında his benzerliği ve menfaat birliği mevcuttur. Duyguları ve adetleri aynıdır. Bu sebeple Ermeniler kendilerini Türklere iyi uydurmuşlar ve onların güvenini kazanarak en nüfuzlu ve imtiyazlı cemaat haline gelmişlerdir ve hala da öyledir." 4

Gerçek Çözüm Osmanlı Vizyonu İle Sağlanabilir

Şüphesiz tüm bu gerçekler, Türklerin, Ermenilere karşı kötü muamelelerde bulundukları iddialarını kesinlikle yalanlamaktadır. Tarihi belgelerin açıkça ortaya koyduğu şudur: 19. yüzyılın sonlarına kadar Türkler ile Ermeniler arasında hoşgörü, barış, saygı, işbirliği, yardımlaşma, din, inanç ve ibadet özgürlüğü esaslarına dayalı iyi ilişkiler söz konusudur; "Ermeni Sorunu" diye bir şey mevcut değildir.
Türk-Ermeni Meselesi olarak gündemde tutulmaya çalışılan bu sözde problem, geçmişte, 1. Dünya Savaşı'nın ağır koşullarının mevcut olduğu bir ortamda yaşanmış bazı üzücü olayların yanlı, abartılı ve yanlış bir tasvirinden ibarettir. Diğer bir deyişle, meselenin özünde, iddia edildiği gibi kesinlikle bir anti-Ermeni bakış açısı bulunmamaktadır.

Bu suni problemin çözümü için hem Ermenilere hem de Türklere önemli görevler düşmektedir. Öncelikle iki toplum arasındaki tarihsel sorunlara, önyargılara, yanlış anlamalara veya taassuba dayanan tartışmalara, çekişmelere tamamen son verilmeli; bilgisizlikten veya provokasyonlardan kaynaklanan önyargılar ortadan kaldırılmalıdır. Birlik, beraberlik ve işbirliğinin başarı getirdiği, çekişme, tartışma ve ihtilafın ise hiçbir sonuç getirmeyeceği ve kaybedilecek zamanın olmadığı unutulmamalıdır. Her iki tarafın da birbirine anlayışlı ve ılımlı yaklaşması gerektiği açıktır. Müslüman Türkler de Hıristiyan Ermeniler de Allah'a iman etmekte, O'nu hoşnut etmek için hayatlarını sürdürmektedirler. Yaşam gayeleri aynı olan insanların aralarında çözüm bulamayacakları anlaşmazlıklar yaşamaları son derece anlamsız olacaktır. Önemli olan, farklılıkları değil ortak noktaları gündeme getirmek, yıkıcı değil yapıcı, ayırıcı değil tamamlayıcı, bölücü değil birleştirici olmaktır.

Ermeni Sorununa Çözüm

Bin yıllık bir süreyi aynı topraklarda kardeşçe barış içinde geçiren Ermenilerin ve Türklerin, bugün de aynı şekilde iyi ilişkiler içinde bulunmaları için hiçbir engel yoktur. Nitekim, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan 60 bin Ermeni kökenli yurttaşımız rahat ve huzurlu bir hayat yaşamaktadır. Onlar, Ülkemizin birer ferdidirler ve tüm vatandaşlık haklarından istisnasız faydalanmaktadırlar. Ne onların Devletimiz ile ne Devletimizin onlarla hiçbir sorunu yoktur.

Nasıl ki Türkiye'deki Ermenilerle kardeşçe ve barış içinde bir ilişkimiz mevcutsa, aynı şekilde diğer ülkelerdeki Ermenilerle de iyi niyet temeli üzerinde ikili ilişkiler kurulabilir. Bunun önünde hiçbir engel yoktur. Nitekim, uzun yıllar aynı topraklarda beraberce yaşandığından iki milletin kültürleri arasında birçok paralellik bulunmaktadır. Karşılıklı muhabbet ve dayanışma da bu paralellikler üzerinde kurulmuştur.

İşte bugünkü mevcut durum da ancak Osmanlı vizyonu ile bir çözüme kavuşturulabilir. Göz ardı edilmemelidir ki, kışkırtılmaya çalışılan bir Türk-Ermeni anlaşmazlığının sınırları tüm Ön Asya ve Kafkasya'yı etkileyecektir. Zira, Ermenistan'ın Azerbaycan ve Nahçıvan'la da problemleri mevcuttur. Bu nedenle konuya geniş kapsamlı bir coğrafya temel alınarak yaklaşılmalıdır. Diğer bir deyişle, Osmanlı vizyonu ile hareket edecek ve bu geniş coğrafyadaki dengeleri tümüyle göz önünde bulunduracak bir çözüm yolu aranmalıdır.

Bu çözüm yolu, bütün Türk Devletleri'ni ve İslam Ülkeleri'ni manevi bir bağ ile birarada tutacak olan Türk-İslam Birliği'nden geçmektedir. Zira bu Birlik, Türk Devletleri'nin menfaatini düşünecek, ancak öte yandan da komşu ülkelerle iyi ilişkiler kurulmasını sağlayacaktır. Çünkü Birliğin asıl kuruluş gayesi, başta Orta Asya ve Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada bir barış ve istikrar ortamının tesis edilebilmesine vesile olmaktır.

Türk-İslam ahlakı temelleri üzerinde yükselecek olan Türk-İslam Birliği, Ermeni Halkı için de bir güven unsuru olacaktır. Zira, Ermenistan Cumhuriyeti Türk-İslam coğrafyası'na komşu olduğu gibi, pek çok Ermeni de Türk-İslam Devletleri'nin bünyesinde yaşamaktadır. O nedenle, bu coğrafyayı kapsayacak barış yanlısı bir Türk İslam Ülkeleri Birliği, Ermeni Halkı'nın mevcut huzurunu ve refahını da pozitif yönde etkileyecektir. Türk-İslam Birliği üyesi ülkeler, dışarıya karşı da kendi aralarında olduğu gibi anlayışlı ve ılımlı olacaklar, var olan bölge sorunlarına ivedilikle çözüm bulacaklardır. Türk-İslam Birliği'nin kurulması, mevcut sorunların halledilmesine vesile olacağı gibi, yenilerinin de ortaya çıkmasına mani olacaktır. Türk-İslam Birliği, güzel ahlakın ve adaletin üstünlüğünü her zaman gözeteceğinden, yeni düşmanlık tohumlarının ekilmesine Allah'ın izni ile asla izin vermeyecektir.

Kaynaklar:

1.Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul, 1976, s. 149; Y.G. Çark, Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler, 1453-1953, İstanbul, 1953.
2.http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/iliskiler/osmanli.html.
3.Cemal Anadol, Nazile Abbaslı, 100 Soruda Ermeni Meselesi, Kuvayı Milliye Yayınları, İstanbul, 2000, s. 120.
4.C. Oskanyan, The Sultan and His People, New York, 1857, s. 353-354.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder